16 Mart 2016 Çarşamba

Aşk,Gevezelik ve Hüzün Üzerine

,Son yazımdan bu yana neredeyse iki yıllık bir süre geçmiş. Kimsenin ulaşmadığını düşündüğüm bu mecra benim bir nevi acılar müzem olarak işlev görüyor. Umarım bir daha ki sefere buraya keyifli ve mutlu anlarımda da yazarım. Ancak mutluluk paylaşılır. Yalnız kaldığımda kavga ettiğimde kendi hatalarımla yüzleşmekten korktuğum anlarda bir noktada içimde birikenleri açığa çıkardığım bir yer. Çok göz önünde internet ortamında arama yapan herkes belki bulabilir ama ben burasının beni tanıyan insanlarca çok da bilindiğini düşünmüyorum. Okuyan kişiler varsa da yorum bıraksınlar ki bende durum ne alemde öğrenmiş olurum.

Gelelim bugün burada yazmamın sebebine, sebep her zamanki gibi gönül işleri Facebook yasaklı beni ağlak birisi gibi gösteriyor. Twitter kullansan davulcu pırtı gibi arada kaynayacak, swarm ve instagram çok etkili olduğunu düşünmediğim mecralar. Sanki sosyal medya maceramın ilk göz ağrısı bloglar unutulmuş ve bir köşede zamanını bekleyen bir öyküyü anlatmak için daha uygun geldi. Hele ki son yıllarda uzun uzun yazılar okumak için vakti olmayan yeni kuşağın çok da takip etmediği bir yer olarak rahat rahat derdimi dile getirebilirim.

Yaklaşık 4 aydır dünya tatlısı, çok sevimli oldukça güzel bir insan ile birlikteyim. Kendisinden çok pozitif elektrik alıyorum. Paylaşımlarımız ve konuşmalarımız çok olumlu ancak benim cinsi münasebet konusundaki görüşlerim ve geçmiş deneyimlerini ona anlatmış olmam onda biraz olsun bir hayal kırıklığı yarattı. Kendisinin bu konuya ait görüşleri ve bakış açısını çok dürüst ve doğru olduğuna inanıyorum. Bu konuda onun hayat anlayışına ters gelecek herhangi bir şeyi yapmak istemiyorum. Bazı durumlarda kontrolsüz davranmak ve bir kadın olarak onu zor durumda bırakacak bir sürecin içinde olmaması için kendimi kontrol etmem gerektiğimin farkındayım. Ancak bazen kontrolümü yitirip kantarın topuzunu kaçırıyorum. Biraz önce ufacık bir meseleden atışmaya başlayarak onu üzmeyi başardım. Şimdi her ne kadar pişman olduğumu ve üzüldüğümü söylesem de onu ikna etmem ve bunu sindirmesi oldukça uzun sürecek ve bu beni derinden yaralıyor. 
Bazen çok mutlu olduğunuzda elinizde olanın farkına varmayıp onun değerini bilmediğiniz yönünde eleştiri yapan moral motivasyon yazıları görürsünüz ya! ben kesinlikle değerini biliyorum. Hayatımda yaşadığım bunca acıdan sıkıntı ve dertten sonra başıma gelen en güzel şeyi yine ben yıkmayı başarıyorum ya. Mazoşistçe bir duygu ile acı çekmekten hoşlandığımı düşünmeye başladım. Tembellik ve boşvermişlik odaklanma eksiği ve sıkıntı doku bir sürece rağmen onunla birlikte tekrar hayal kurmaya başlamışken becerdiğim tek şey elimde tuttuğum mutluluğumu zedelemek oldu. 

Eh be kemal aşk olsun sana demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Umarım aşk ve mutluluk olur. 
Artık zamanın bir hayal kırıklığını kaldırmayacak kadar dar
Kendi gayretime bağlı herşey 
Gerekeni yapmak için bir engelim yok.....


21 Ekim 2014 Salı

Kalbin Kuruyuşu - Bir Hüzün Hikayesi

Sosyal ağlar içinde en çok vakit geçirdiğim mecra şu günlerde Twitter. Sadece 140 kelime ile sınırlanmış olması tam da çağımıza göre bir iletişim aracı. Cep telefonların hareketli ve sürekli bağlantıda tuttuğu bu hızlı, sıkıştırılmış ve tüketime hemen hazır bilgi, fikir havai fişekleri gibi bir anda fikirleri,düşünce demetlerini fikir iklimime ulaştırıyor. Bu elektronik günce ile sık sık ilgilenip bir şeyler yazma güdüsü genelde beni mutsuzken klavyenin başına oturtuyor. Evet mutsuzum, isteksizim ve sanırım birazda hayata karşı küskünüm. Hayaller içinde yaşamak hayatla mücadele etmekten daha kolay geliyor. Acı ama tam bir başarısızlık timsali olmaya doğru ilerliyorum. 32 yaşını doldurmaya başladım. Elle tutulur bir mesleğim ve tecrübem olduğu konusunda kararsızım. Öğrenim hayatım beni ağır aksak bir yerlere doğru itekliyor. Ama herşey den önemlisi babamın psikolojik problemleri ve annemin sefkati arasında ezildiği ve ufalandığımı hissediyorum. Ailemden veya arkadaşlarımdan bu sitenin varlığını bilen veya haberi olan tek bir kişi bile yoktur ki gerçekten ne hissettiğimi anlayabilsinler.
 
Sadece ve sadece ara ara sanki mutsuzluğumun Z raporunu burada alıyorum. Bu siber dünyanın uçsuz bucaksız aleminde sessiz bir çığlık olarak yankılanacak. Belki yıllar sonra eğer olurda doğanın genlerimize işlediği çoğalma içgüdüsü ile bir çocuğum olursa beni bu satırların içerisinde biraz olsun tanımasını isterim.
 
Hayatın ne getireceği bilinmez ama Serin bir Ekim akşamında 2014 çalkantılı günlerinde tarihe böyle bir not düşmüş oldum.
Baki kalan gök kubbede hoş bir seda olarak anılmak dileğiyle...... 

10 Eylül 2013 Salı

Amerika Güncesi -2

11,5 saatlik uçusunda ardından iniş için alçalmaya başladığımız söylendiğinde içimde garip bir his peydah oldu. Uzun zamandır beklenen bir şeyin gerçekleşmesinin yarattığı rahatlama ile tedirginlik arası bir his. Sonunda varmıştım ama devamı nasıl gelecekti?  İniş kazasız belasız gerçekleştikten sonra hemen camdan dışarı baktım. Hafif bulutlu aydınlık bir gün ve deniz JFK deniz kenarında bir hava alanı ve bunun yarattığı hoş bir denize alçalma hissi var. Uçak hızlı bir biçimde boşaldı. Sırt çantamı kapıp hemen yola koyuldum. Uzunca bir yürüyüş mesafesinden sonra pasaport kontrolüne vardım. Pasaport kontrolünü yapan zenci polis pasaportumu aldı. Ne kadar kalacağımı sordu. Foto çekimi yaptıktan sonra damgayı basıp beni gönderdi. Gümrük belgesini de verdikten sonra çıkış kapısına doğru yöneldim. Amerikada ilk işim gene tuvalete girmek oldu. Sonra telefonu açtım. AT&T roamin anlaşmasına bağlı olarak ilk olarak evi aradım ve anneme vardığımı söyledim. Sonra abime mesaj attım oda beni aradı. Terminalin önünde buluştuk ve trafiği tıkamadan çantayı arabaya atıp yolculuğa başladım. Abim New York içinde bir tur arttırdıktan sonra New Jersey Passaic teki eve gittik. Güzel, şirin bir apartman dairesine giriş yaptık. Açıkçası çok daha yüksek katlı bina beklerken 5 katlı bir apartman görmem beni biraz şaşırttı ama gezdiğim süre boyunca gördüğüm bahçeli evler insanların ne kadar rahat ve huzurlu bir yaşamı sürdürebildiklerini gösterdi. Eşyalarımı bıraktıktan sonra yaklaşık olarak 23 saatir yolda olmamın verdiği hissi ancak sıcak bir duş ile atabileceğimi düşünüyordum. Duş çıkışı abimle akşam yemeği için alternatifleri değerlendirdik ve USA daki ilk akşam yemeğim SmashBurger de yediğim burger oldu. Doğruyu söylemek gerekirse smashburger gayet güzel iri ve suluydu. TR böylesi burger için ödediğimiz paralar korkunç derece de yüksek. Bence bu durumun düzelmesi için hayvancılık ve tarımsal üretimin tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.
Yemek sonrası kısa bir sohbetten sonra eve döndük. Heyecanın verdiği rahatlama ve yemek sonrası çöken rehavet sonucunda hemen uykuya dalmışım. Cumartesi akşamını uyarak geçirdim ve yarınkı Washington DC yolculuğu öncesi güç depoladım.

Amerika Güncesi -1

Ramazan bayramını Temmuz ve Ağustos ayının sıcak ve uzun günlerinde düşlerken hayalim uzun zamandır beklediğim bir şeyin gerçeğe dönüşmesi konusunda hiç bir engellin olmaması üzerineydi. Pasaportumu almış ve vize başvurusunu olumlu bir biçimde sonlandırdıktan sonra geriye 11,5 saatlik uzun bir okyanus aşırı yolculuk kalmıştı

İş ve aşk hayatında yaşadığım hayal kırılıklarını bir nebze olsun unutturabilmek için bu seyehat bana bir umut ışığının olduğuna inandırabilmesi için çok önemliydi. Bayramın ilk günü kısa bir bayramlaşma töreninden sonra kadim dostum Yıldıray ile birlikte Foça'ya denize gittim. Deniz o sıcak yaz günü için bile oldukça soğuktu hatta soğuktan eklemlerin uyuştu. Akşamına görmediğim kişilerle vedalaştıktan sonra ufaktan yolculuk hazırlıklarına başladım. ufak bir Free bag ve sırt çantası ile yol hazırlığımı tamamladıktan sonra 9 Ağustos Cuma gecesi İzmirden İstanbula hareket ettim. Sıkıntılı ve gergin bir yolculuk oldu. Özellikle uçağa binmeden önce yaşadığım gerginlik ve beklentinin yarattığı sıkıntı tüm yol boyunca aklımdan çıkmadı. Esenler otogarında indikten sonra hızlıca Atatürk Hava limanına gitmek için metro girişini aradım. Söylemeden geçemeyeceğim Esenler otogarı ömrü hayatımda gördüğüm en ucube en izbe en kötü otogar. Ürdün de staj yaparken bile böyle ucube bir yer görmedim. Zor zor metro girişini bulabildikten sonra Akbil olmayan yolcuların jetonla imtihan edilmesi başlıyor. 3 TL'lik biniş jetonunu otomattan aldıktan sonra Atatürk Hava limanı iç hatlar terminaline kadar gidebildim. Gerginlikten Otogarda kahvaltı yapmayı unutunca havalimanındaki Simit dünyasında 15 liraya simit ayran yemek zorunda kaldım. Sonrasında Delta'nın kontuarını bulmak için dış hatlar giden yolcu terminalinde geziye başladım. Açıkçası içerideki serinlik beni biraz rahatlatsada kahvaltı sonrası sindirim sistemim heyecanın verdiği baskı ile hemen çalışmaya başladı. Sıkıntıyı giderdikten sonra yana yakıla Delta'nın kontuarında yetkili bir görevli aradım. Sonunda online Check-In yapanların bagajları yoksa direkt uçuş kapılarına gidebileceklerini öğrendim. "Yurtdışı çıkış pulunu aldınız mı?" afişlerini gördüğüm zaman acaba böyle bir şey var mı? dedim varmış. Bana 15 TL'lik güzel ülkemin kazığı olarak geri döndü. Kendi vatandaşını dünyaya açılmasını engellemek isteyen başka bir ülke var mıdır? bilmiyorum. Resmen yolunacak kaz muamelesi yapılıyor. 

Sırt çantamla hemen pasaport ve biniş kartı kontrolünü yapıp 22 nolu kapıya doğru gittim. Biniş görevlileri kapı numarasının 26 olarak değiştiğini söyledikten sonra biniş hazırlıklarını görme fırsatım oldu. Amerika uçağına binmeden önce tüm eşyalarımızı kontrol ettiler. Pasaportları sisteme işlediler. Daha havalanmadan ilk kontrolümü yaptılar. Ardından uçağa önem sırasına göre bence ödenen bilet parasına göre almaya başladılar. Ben zone 2 ekonomi class yolcusu olduğum için epey bekledim diyebilirim. Bu arada online check in yapılsa bile fiziksel olarak tekrar boarding pass almak gerekiyormuş. Binmeden ismimi anons edip el çantam için etiket ve fiziksel boarding pass aldım. Sonrasında ise uçaktaydım. Daha önbce bindiğim uçaklara nazaran biraz daha büyük ve rahattı. Ancak uçağın içi çokta konforluydu demem zor. Köy dolmuşu kıvamında koltuklara oturdum. Yanımdaki eleman Hispanik-Latin kökenli bir amerikalıydı diye düşünüyorum. Alejandro diye ismi vardı İbook'unu açtığında user name bakarak isminin bu olduğunu düşündüm.Uçağa girdikten hemen sonra heyecandan tuvalete gitmek zorunda kaldığımdan bahsetmeye gerek bile yok. Uçakla seyehat rahat olduğu kadar bende biraz gerginlik yaratıyor maalesef. Uçuş için sıraya girdikten sonra rahat bir kalkışla yolculuğumuz başladı. Mature diyebileceğim kıvamda hosteslerle yapılan servisler ve gümrük bilgilerinin doldurulması için yapılan konuşmalar haricinde uçuşta pek aksiyon gördüğümü söyleyemem bu arada uçak acaip soğuk oluyor uzun kollu ile binmekte fayda var verilen şalı resmen battaniye gibi üstüme örttüm. Dönüşte de zati uzun kollu bir sweatshirt ile bindim. İnişe kadar anlatacaklarım bu kadar.

8 Mart 2013 Cuma

River Plate

Ha unutmadan River Plate lige geri döndü. Ocampos satılmış olsa bile Ramon Diaz'la birlikte takip edebildiğim kadarıyla bir yükseliş trendine girdiler. Ayakları düz bassın!

Geri Dönüş

Yaşam her zaman herkese adil davranmıyor demek sanırım pişmanlığı ve suçu biraz da başkasına atabilme çabasından başka bir şey değil. Uzun süredir yazmak istememe rağmen bir türlü fırsatını bulup yazamamıyordum. Kısmet 8 Mart 2013 Cuma gününeymiş. Aslında emekçi kadınlar gününde gene cinsi latif den bahsedip onları anlayamadığımdan dem vurmayacağım. Sadece artık daha sık yazmak için bir motivasyonum olacağını not düşmek istedim. Gelecek günlerde daha da fazlalaşacak bir tempoda yazıları devam ettirmeye çalışacağım. 

Tabi birde arada geçen bu uzun arada neler olduğunu kısaca bir özetleyip siber belleğimizi tazeleyelim. 
  • Nişanlandım.
  • Ayrıldım. O kadar da sarsmadı beni
  • Ege Üniversitesinde doktora programına kabul edildim.
  • Fokker Elmo da çalışmaya başlamıştım. Part time çalışan oldum
  • İşten ayrıldım. Karşılıklı bir memnuniyetsizlik vardı. Bu arada kısa yatacak yerin yok!
  • Amerika vizesi için başvuruda bulundum.
  • Becerebilirsem New York ve New Jersey de ufak bir tatil yapacağım.

8 Mart 2012 Perşembe

Çalışma Yaşamı

Uyumlu bir insan olduğumu söylemem zor. Aslına bakarsanız biraz alaycı ve kinci kişiliğim nedeniyle insanlarla anlaşabilmem oldukça zor oluyor. Günlük yaşamda kişilğim sebebiyle mutsuz olduğumda anda kendimi geri çekerek kendimi kapatıyorum. Eğer tartıştığım insan gerçekten kendime yakın hissettiğim birisiyse ona dolaylı yoldan mesajlar veriyorum.