28 Şubat 2009 Cumartesi

Şampiyon Kadrolar- Deportivo de La Coruña

Geçen internette dolaşırken ve livescore da maç skorlarına bakarken La Liga takımlarından en sempatik bulduğum takım gözüme çarptı. Fırsat buldukça takip ettiğim bir lig olan ispanya liginin biz türklere en sempatik gelen takımı "Los Turcos" lakabıyla tanınan deportivo La Coruna'dır. Aşağılam amacıyla söylenen "türkler" lakabını bir güç övgüsü olarak kabul eden takımın taraftarları stadları Estadio Riazor da kale arkasında her maç bir türk bayrağını da açarak bu durumdan gurur duyduklarını göstermeye devam ediyorlar.
Javier Irrueta yönetiminde tarihinin ilk ve tek şampiyonluğunu kazanan bu takım o dönemde kadrosunda bulundurduğu Valeron, Bebeto, Donato, Mauro Silva, Dhjalminha, Naybet, Fran , Rivaldo, Makaay gibi oyuncularla rüya gibi bir 99-00 sezonunun ardından şampiyonluğa ulaşmıştı. O günlerden net biçimde hatırladığım ise çiçek bozuğu suratıyla Mauro silva'nın 39 yaşında orta sahada basmadık yer bırakmayan oyun temposuydu. O efsane kadroyu bir kez daha hatırlatmak istedim.
Songo'o - Romero, Naybet, Donato, Manuel Pablo - Fran, Mauro Silva, Flávio Conceiçao, Víctor Sánchez, Djalminha - Makaay

25 Şubat 2009 Çarşamba

Peri Masalı Devam Edecek Mi?

2008-2009 sezonu tüm ligler için süprizlerle dolu oldu. Turkcell Super ligden incelemeye başlarsak. Geçen sene sinyalini veren Anadolu futbolunun yükselişi Sivas ve Trabzonun ligin zirvesine kurulmasıyla iyice kendini hissettirdi. Uzun yıllardır heyecanlı bir lig seyredemeyen yurdum insanı tuttuğu takımın çalkantılar ve kötü yönetim sebebiyle başarılı olamaması yüzünden yükselen anadolu futboluna gereken ilgiliyi göstermediğini düşünüyorum. (Kayserinin stad atılımı, ankaraspor,sivas ve trabzonun örnek futbolcu transfer politikalı ayrı bir yazı konusu olacak)

Gelelim acı vatan Almanya'ya 2008 son aylarında sayısız blog da yazılıp çizilen Hoffenheim hikayesinden ziyade Hamburg,Leverkusen, Köln gibi takımların toparlanması, 90'ların ikinci yarısından beridir seyirci ortalamasına ters bir sportif başarı gösterene Dortmund ile Berlinin öteki takımı Hertha şampiyonluk Çanağı!! için yarışı zevkli hale getiriyor.

İtalya ve İspanya yukarıda anlatılan liglere nazaran daha tahmin edilebilir takımlarca domine edilmekte. Özellikle Barcelona'nın Pep Guardiola yönetiminde ligi salladığı dönem Espanyol mağlubiyeti ile biraz durulmuş gibi, aynı durum İnter içinde söylenebilir. Fırtına gibi başladıkları ligin ilk yarısından sonra ikinci yarıda tutukluk yapan inter yavaş yavaş arayı açmaya başladı. "Special One" CL kupasını alırsa Moratti heykelini milanoya dikeceğini düşünüyorum.

Fransa ve Hollanda gibi Avrupanın oyuncu fabrikası liglerinde ise pek şaşırtıcı sonuçlar alınmasa da tepede Lyon'un uzun süren yalnızlığının Marsilya, Bordeaux gibi takımlarca bozulacağı düşünmemize sebep olan bir sıralama var.

Dünyanın en çok seyredilen liginde ise durum pek farklı değil. Liverpool uzun süren şampiyonluk hayalini bu sezon ulaşıp ulaşamayacağını derbilerin değil de orta sıra takımlarından alacağı puanlara bağlı olduğunu düşünebiliriz. City beraberliğiyle zirveden uzaklaşan Liverpool'un aksine Manchester United futbol sezonunun sonlarına doğru klasikleşen deparına başladı. FA cup lig CL derken belki de 2009 da akılda kalacak en ilginç görüntüleri huysuz bir iskoçun kırmızı yüzünde göreceğiz.

Clasura 2009 - Başlarken

Kasım 2008 de yazdığım yazıda "Nereye River?" diye sormuştum. Anlaşılan Simone'nin ayrılması ve Tuzzio gibi tecrübelilerin gönderilmesinden sonra river kimliğini bulmuş gibi, ChristianFabbiani ve Marcelo Gallardo takviyeleriyle birlikte aperturanın ilk 3 maçında bir berbaberlik 2 galibiyet alması sezonun devamı için gerçekten umut verici bir gelişme olarak görmekteyim. Tam burada Fabbiani için bir parantez açmak istiyorum. "El Ogro" lakaplı bu tosuncuk 1.88 cm boya ve iddialarına göre 97Kg ağırlıkla Clasuranın yıldızı parlayıp transfer yapabilecek forvet adaylarından birisi olması muhtemel. Copa libertadores ve ligde oynadığı oyunla River'a pozitif ibr etki yaptığı söylenebilir. Kariyerinde CFR Cluj takımı ile avrupa macerası yaşayan Fabbiani daha yüksek hedefler için yıldızını parlatacağı doğru yerde.
Bu sezonun patlama yapmasını beklediğim diğer isimleri ise Gorosito'nun genç takımdan devre arası kampa davet ettiği bir dönem Barcelona'nın da takip ettiği Erik Lamela. Eğer imkan bulup da sert arjantin ligine gereken uyumu sağlayabilirse River kendi Messi'sini bulmuş bile olabilir. Kampa davet edilen bir diğer 16'lık yetenek David Villalba da Gorosito'nun River geleceğinde rol oynacağını düşündüğü bir başka isim. Bu arada patlama yapması beklenen Villarealden kiralık Robert Flores de takip edilmesi gereken bir diğer isim olarak öne çıkıyor.

NTV sporda canlı bir maçını seyredersem geçen Aperturaya göre takımdaki değişiklikleri daha doğru bir şekilde değerlendirme imkanı olacaktır. bir dahaki yazıda bunu değerlendirmeye çalışacağım.

Güncel Analiz

Beklenen ve tahmin edilen şey yaşandı. Galatasaray bir dargın bir barışık aşık gibi davrandığı hocası Skibbe ile yollarını ayırdı. Ezeli rekabet bir yana küçüklüğümden beridir Galatasarayın ciddi yönetimlerce yönetildiğini, Fenerbahçe de yaşanan hizipçilik ve grupçuluğun olmadığını düşünürdüm. İnternet devri tüm bu cilayı alığ götürdü. Koca koca adamların televizyon ekranlarından anlattıkları ve yaptıkları beni türk futbolunun geleceği için endişlendirdi. Şahsen sahada seyrettiğim canlı maçların tamamına yakınının yaşadığım yerin 3. amatör kümeye çıkma hesapları yapan emiralemspor olduğunu gözönüne alırsak, endüstriyel futbolun gideceği daha çok yol var.

Hasan bülent Kahraman bugünkü yazısında Bernard Lewis ile yaptığı sohbetlerde güç zengişlme ve rüşvet kavramlarının doğu toplumlarında yansımasını ve kabileciliğin doğasından bahsediyor. TV de seyrettiğim programlara bakarak türk spor medyası ve yönetiminin siyaset iş dünyası ve çıkar ilişkileri yumağı ile bezendiğini çok kolayca anlayabiliyorum. Sporu bu kadar çirkinleştirmeyi başarsakta Euro 2008 de yaşanan heyecan için bu oyunu seyretmeye devam edeceğim.

Arz ederim....

6 Şubat 2009 Cuma

Don't look back in Anger

Kızgınmıyım? Değilmiyim? Bilmiyorum ama halen daha devam eden ilişkim düzenlik aralıklarla kopma noktasına; anlamını pazarlama cambazlarının seneler içinde yüklediği halen içinde bulunduğum sosyo kültürel karmaşaya etkisini bilmediğim garip günler sebebiyle gelip gelip gidiyor. Yani insanlar neden özel bir günde hatırlanmak istesinler yada bir günü özel hale getirsinler. 14 Şubat,Yılbaşı vs tamamen pazarlama ve satış çabaları sonucunda popüler kültürün dayatmaları değil mi? şimdi çiçekti böcekti bunlar benim için önemli değil başkası için önemlidir ha burada uyum göstermek gereklidir. Bu yaklaşımların hepsi kabülüm ama her kafana estiğinde "bu iş bitti arkadaş" kolaycılığını kim tercih ediyor? Sorarım bir erkek ve kadının bazı durumlar için kesinlikle aynı tepkileri verme zorunluluğu nereden geliyor? Neden herkes gibi olmak durumundayız? Çok yakışıklı değilim belki çok karizmatik değilimi çok zengin değilim ne olmadığı biliyorum. Benim derdim kiminle ne olacağımda


Birlikte olduğum insanında bunu anlamasını çok isterdim. Tamamen farklı dünyalardan birisi ama sanırım hep bu tip kavgalara gebe bir yaşantının stresini kaldıramayacağım. Kalıba dökülüp sıradan olmaktansa güzel ama defolu bir hurda olmanın ayrıcalığını yaşamak isterim. Belki bu kalpte sıfır kilometre bir araba olamam ama umarım değerini bilen bir ustanın iç geçirmesine sebep olacak bir hoşluk bırakırım bu gök kubbenin altında...