7 Ocak 2010 Perşembe

Spor Karşılaşmalarında Kültürel Tonlar ve Türkiye Üzerine Potburi

Futbol kimilerince “kitlelerin afyonu” kimlerince “ sadece bir spor olmayıp savaş” olarak değerlendirilir. Ancak icat edildiği günden 2000 yılların sonuna kadar geçirmiş olduğu evrim kimi milletlerin dünyaya bakışlarını değiştirecek kadar etkili olmuştur. 2000 yılların başından itibaren kendisini hissettiren şirketleşme, pazarlama ve bahis sarmalı tamamen aidiyet duygusu ve amatör hislerle takımlarını destekleyen kitlelerinde dönüşmesine yol açmıştır.

Her ülke kendi kültürü ve geçmişini esas alarak futbol üzerinden bir anlayış geliştirmiştir. İspanyolların zevk veren pasa dayalı oyunları, ya da Catenaccio gibi savunma sistemi geliştirecek ve sistematik bir biçimde uygulayacak İtalyan futbolu tam anlamıyla ne coğrafi etkilerle ne de coğrafyanın getirdiği sosyal etkiyle açıklanabilir. Ancak göz ardı edilmemesi gereken örneklerde olacaktır. Orta Avrupalı takımların ki Almanya, İsviçre ve Çek Cumhuriyeti bunlara örnek verilebilir; ruhtan yoksun ama müthiş disiplinli oyunu veya fiziksel güce dayalı İskandinav futbolu toplumların içinde bulunduğu fiziki şartlara adaptasyonuna göre şekillenmesi bu duruma iyi bir örnektir.Genel olarak futbolda gelişmiş olan ülkelere baktığımızda Arjantin ve Brezilya gibi istisnaların dışında ekonomik anlamda oldukça gelişmiş olduklarını görmekteyiz. Futbolu bir yaşam mücadelesi olarak gören Güney Amerika ülkelerinin aksine refah düzeyi gelişmiş olan AB bunu bir seyirlik spor haline getirip ticari anlamda da ciddi gelir elde etmeyi de hedeflemektedirler. İngiltere deki spor kulüplerinin şirket haline getirilerek bireylerce satın alınacak bir ticari organizasyon haline gelmesi yüksek seyirci potansiyeli ve gelir düzeyinin ticari başarısını tasdik eden bir örnek olarak incelenmektedir.

Futbolu seyir açısından zenginleşmesini sağlayan bu sistem bir diğer tarafta toplumun ahlak sistemine de kısmi olarak negatif etki yaratacak sosyal sorunları da ortaya çıkarıyor. Taraftar grupları, Holiganizm, Bahis skandalları ve şike iddiaları futbolun spor işlevinden çok kazanç ve aidiyet kapısını çevrilen bir kavga odağı olmasına yol açıyor. Bu çatışma ortamı ve gerilim, kitleleri yönetmeyi hedefleyen, kendi kişisel çıkarlarını yönettiği kulüpler üstünden dayatabileceğini düşünen sermaye insanlarına getirim kapısı olarak geri dönüyor.

Güzel ülkem siyaset ve ekonomide olduğu gibi spor alanında da ilginç bir bileşimi bünyesinde bulundurmaya yıllardır devam ediyor. Türkiye deki futbol piyasasında uçuk fiyatlar ödenerek futbolcu transfer edenler, dernek yapısında olan gençlik kulüplerinin ticari şirketler kurup borsaya kota olması, yöneticilerin kişisel borç ve hibe yöntemi ile kulübe borç para vermesi ardından bu paraların tahsil edilmesi gibi ilginç uygulamalar 2010 yıllara geldiğimiz şu günlerde oldukça normal karşılanıyor. UEFA kriterlerini karşılayamadığı için iflas eden Mouscron göz önüne alırsak şu soruyu sorarak yazıyı bitireyim: Eğer aynı kriterler burada da uygulansa ne olur?




Hiç yorum yok: